O günlerde bana sunulan şey maalesef ihanet oldu. İnsan ne yapar? Alışık olabilir mi ihanete? İstatistiği tutulmuş mudur acaba bir insan ortalama olarak hayatı boyunca kaç kez ihaneti yaşar diye?
Herşey tozduman, herşey allak bullak olmuştu. Önce kendimi içkiye verdim ama içimdeki acı hafiflemedi. Acının hafiflemesini geçtim, kızgınlık dalga dalga gelmeye başladı alkolle birlikte. Hırsımı kendimden almaya başlamak üzereydim.
Ne sabır kalmıştı ne sinir. Ne denge kalmıştı ne de mantık. Dünyada yaşanmış ve yaşanacak herşey o kadar anlamsız gelmeye başlamıştı ki. Hayat bu acıları yaşamak için mi yaşanmalı diye sormaya başlamıştım kendi kendime.
Derken o düşünce. İNTİHAR ! Neden yaşamak zorundayım ki? Dert çekmek, ihanet görmek, gözyaşı, sabır taşının çatlamasıysa..... kusura bakmayın ben yokum. Dertler size kalsın, ben yeterince çektim. Artık bana müsade.
Ama iyi de öylece gidersem kime ne faydam olacak diye cılız bir düşünce geldi aklıma önce. Silip atacaktım ki aklımdan onu, içimde henüz ölmemiş insani yan: "Bari neden öleceksin yaz bir yere ki senden sonrakiler okusunlar, ders alsınlar. Aynı hataları tekrarlamasınlar. Sen olamadın, belki yazdıklarını okuyanlardan birileri hayatta yaşamaya değer birşeyler bulacak dersleri çıkartır da mutlu olur az da olsa" dedi. Fikrime düşürdü bu düşünceyi.
Eh dedim, 2 sayfa yazıdan ne olacak. Ölüm 2 sayfa daha beklesin beni. Birşeyler karalayayım da sonra intihar ederim.
Yazmaya başladım içimden geldiği gibi....